O sabah Ankara’ya bahar erken gelmişti. Kocatepe’nin üstünde uçuşan güvercinler, Ulus’taki çocukların kahkahalarına karışıyordu. Her köşede renkli bayraklar, balonlar, çocukların ellerinde küçük Türk bayrakları dalgalanıyordu.
Bu yılki 23 Nisan kutlamaları diğerlerinden çok farklı olacaktı. Çünkü bu kez yalnızca Türkiye’nin çocukları değil, dünyanın dört bir yanından gelen çocuklar da Ankara’da buluşmuştu.
Uçaklardan, trenlerden, otobüslerden inen çocuklar farklı dillerde konuşuyor ama aynı heyecanı taşıyordu.
Hepsi ellerinde küçük bayraklarla, gülümseyerek “Merhaba!” diyordu.
Bir görevli onları karşılayıp, “Hoş geldiniz çocuklar! Hep birlikte Çamlıdere’deki Masallar Kampına gidiyoruz!” dedi.
Ve böylece rengârenk otobüsler Ankara sokaklarından geçerek yemyeşil ormanlara doğru yol aldı.
Kamp, çam ağaçlarının arasında kurulmuştu. Geniş bir meydanda dev bir kamp ateşi hazırlanmış, etrafına renkli çadırlar dizilmişti. Her ülkenin çadırında kendi bayrağı dalgalanıyordu.
Çocuklar hemen arkadaş oldular. Kimisi top oynuyor, kimisi şarkılar söylüyor, kimisi hediyeler değiş tokuş ediyordu.
Akşam olduğunda kamp ateşi yakıldı.
Alevler gökyüzüne uzandı, çıtırtılar arasında herkes sessizleşti.
Kampın lideri olan Türk çocuk Elif ayağa kalktı:
“Arkadaşlar, bu gece her birimiz kendi ülkemizin en güzel masalını anlatacağız. Ama dikkat edin… Bu ormanda masallar bazen gerçek olur!”
Çocuklar gülümsedi. Ne demekti bu “masallar gerçek olur” sözü?
Türkiye – Sarı Kız Efsanesi
Elif başladı:
“Bir zamanlar Kaz Dağları’nda, iyilik dolu kalbiyle herkese yardım eden Sarı Kız yaşarmış.
Günün birinde köylüler, onun çok güzel olduğunu ve mucizeler yaptığını görüp kıskanmışlar.
‘Bu kız büyücüdür!’ demişler.
Babası da onların sözlerine inanıp kızını dağın tepesine göndermiş.
Sarı Kız, orada yalnız kalmış ama kuşlar, geyikler ve kelebekler onun dostu olmuş.
Günlerden bir gün babası pişman olup dağa çıkmış.
Fakat Sarı Kız artık bir insan değil, ışığa dönüşmüş.
O günden sonra Kaz Dağları’nın tepelerinde, her sabah doğan güneşle birlikte altın ışıklar saçılırmış.”
Elif son sözünü söylediğinde, kamp ateşinden altın rengi kıvılcımlar yükseldi.
Çocuklar bir anda serin bir rüzgâr hissetti.
Gözlerini açtıklarında Kaz Dağları’ndaydılar!
Rüzgârın kokusu çam reçinesiyle karışmış, gökyüzü altın gibi parlıyordu.
Bir süre Sarı Kız’ın keçilerini otlattılar, pınarlardan su içtiler.
Sonra bir ışık onları yeniden kampa geri getirdi.
Azerbaycan – Cırtdan Masalı
Azerbaycanlı Elvin ayağa kalktı:
“Bizim diyarda bir çocuk varmış, adı Cırtdanmış. Küçücükmüş ama çok akıllıymış.
Günün birinde dev köyüne gelmiş, insanları kaçırmaya başlamış.
Cırtdan devin peşine düşmüş, onu kandırarak bir kuyuya düşürmüş.
Sonra köyünü kurtarmış.
O günden beri bizim diyarda küçük ama cesur çocuklara ‘Cırtdan gibi akıllı!’ derler.”
Tam o anda kamp alanında yer sarsıldı.
Ağaçların arkasından koca bir gölge geçti.
Çocuklar başlarını kaldırdılar — kocaman bir DEV onlara bakıyordu!
Ama Cırtdan yanlarındaydı, elinde bir fener tutuyordu.
“Benden korkmayın,” dedi. “Zekâyla dev bile yenilir.”
Birlikte devin kuyusunu kazdılar, dev oraya düşünce hep birlikte kahkahalar attılar.
Sonra bir rüzgâr esti, hepsi tekrar kampın ortasındaydı.
Kazakistan – Akböri ve Bökre Masalı
Kazak kız Ainur başladı:
“Bir zamanlar bozkırda iki kardeş yaşarmış: Akböri ve Bökre.
Bir gün ejderha köyü basmış, kardeşleri kaçırmış.
Akböri cesaretle dağları aşmış, ejderhayla savaşmış, kardeşini kurtarmış.
Gökten bir kartal inmiş ve ‘Kardeş sevgisi her kötülüğü yener’ demiş.”
Bir anda rüzgâr bozkır kokusu taşıdı.
Çocuklar kendilerini uçsuz bucaksız bir Kazak bozkırında buldular.
Atlar kişniyor, gökyüzünde kartallar uçuyordu.
Herkes el ele tutuşup kardeşliği kutladı.
Kırgızistan – Manas Destanı
Nursultan yüksek sesle söyledi:
“Manas adında yiğit bir kahraman varmış. Halkını korumak için savaşmış, hiçbir zaman pes etmemiş.
O, cesaretin sembolüymüş.”
Bir boru sesi duyuldu.
Herkes zırh giymişti artık!
Manas atının üstünde onlara el salladı.
Kısa bir savaşın ardından barış geldi, gökyüzü yeniden mavileşti.
Türkmenistan – Görogly Destanı
Leyla anlattı:
“Görogly, adaletsizliğe karşı savaşan kahramandır. Zenginden alır, fakire verir.
O, halkının kahramanı ve adaletin koruyucusudur.”
Çocuklar bir anda Görogly Kalesi’nin surlarında buldular kendilerini.
Görogly’nin yanında, halkı koruyan küçük savaşçılardılar.
Gökyüzü kızıl, kalp cesaret doluydu.
Özbekistan – Alpamış
Bahadır anlattı:
“Alpamış, sevdiği Barçın’ı kurtarmak için yola çıkan yiğit bir delikanlıdır.
Sadakatin, sevginin ve inancın simgesidir.”
Çocuklar onunla birlikte dağları, vadileri aştılar.
Birlikte kötülükleri yendiler, sevginin en büyük güç olduğunu gördüler.
Japonya – Momotaro (Şeftali Çocuk)
Kamp ateşinin kıvılcımları havaya karışırken Japon çocuk Hana elindeki küçük yelpazesini sallayarak anlatmaya başladı:
“Bir zamanlar yaşlı bir karı koca varmış.
Çocukları yokmuş. Bir gün kadın nehirde çamaşır yıkarken kocaman bir şeftali yüzüp gelmiş.
Eve götürmüşler. Şeftaliyi kestiklerinde içinden minicik bir bebek çıkmış!
Adını Momotaro, yani ‘Şeftali Çocuk’ koymuşlar.
Momotaro büyüyünce, köyüne saldıran devlerle savaşmaya karar vermiş.
Yanına bir köpek, bir maymun ve bir sülün almış.
Hep birlikte devlerin adasına gidip kötülüğü yenmişler.
O günden sonra köyde barış hüküm sürmüş.”
Masal bitince rüzgâr pembe şeftali çiçekleri getirdi.
Gözlerini açtıklarında çocuklar, bambu ormanlarıyla dolu Japon adalarındaydı!
Küçük Momotaro onlara el sallıyordu:
“Gelin dostlarım, devlerle barış yapalım.”
Ve hep birlikte devlerin adasına gidip kötülüğü dostluğa dönüştürdüler.
Sonra bir fener ışığıyla kampa geri döndüler.
Fransa – Güzel ve Çirkin
Fransız kız Éloise gülümseyerek konuştu:
“Bir zamanlar güzel kalpli bir kız varmış, adı Belle’miş.
Bir gün babası ormanda kaybolmuş ve büyülü bir şatoya sığınmış.
Şatonun sahibi korkunç bir canavarmış.
Baba oradan bir gül koparınca, canavar öfkelenmiş ve ‘Babanın yerine sen geleceksin’ demiş.
Belle cesurca şatoya gitmiş.
Zamanla canavarın kalbinin iyi olduğunu fark etmiş.
Bir gün canavar ölmeye yaklaşmışken Belle, ‘Seni seviyorum!’ demiş.
O anda canavar bir prens olmuş.
Çünkü gerçek sevgi, görünüşün değil, kalbin güzelliğindeymiş.”
Bir anda kampın ortasında büyülü bir şato belirdi.
Konuşan mumlar, dans eden tabaklar çocuklara el sallıyordu.
Hepsi şatoda dolaştı, gül bahçelerini gezdi, sonra bir gül yaprağıyla birlikte yeniden kampa döndüler.
Çin – Mulan
Çinli Li Mei ciddi bir sesle anlatmaya başladı:
“Çin’de eski zamanlarda bir kız varmış, adı Mulan’mış.
Babası yaşlıymış ama savaş emri gelmiş.
Mulan, babasının yerine gizlice orduya katılmış.
Erkek kılığına girmiş, kimse onun kız olduğunu anlamamış.
Cesaretiyle orduyu kurtarmış, ülkesine barış getirmiş.
Gerçeği öğrenince herkes ona hayran kalmış.”
Birden rüzgâr uğuldadı.
Çocuklar kendilerini karlı dağlarda, zırh giymiş halde buldular.
Mulan atının üstünde gülümsüyordu.
Birlikte ejderha şeklindeki bulutların arasında savaşıp barışı kazandılar.
Brezilya – Curupira, Ormanın Koruyucusu
Brezilyalı Luna neşeyle anlattı:
“Amazon ormanlarında Curupira adında bir çocuk yaşar.
Saçları ateş rengi, ayakları terstir.
Ormanı korur, ağaç kesenleri şaşırtır, hayvanları korur.
O, doğanın dostudur.”
Bir anda kampın etrafında dev ağaçlar yükseldi.
Papağanlar uçuştu, gökyüzü yemyeşil bir kubbeye dönüştü.
Curupira çocuklara seslendi:
“Orman bizim evimiz, onu koruyun.”
Çocuklar birlikte fidanlar diktiler, sonra rüzgârla kampa döndüler.
Mısır – Nil’in Sırrı
Mısırlı Omar altın bir kolye takmıştı. Masalını anlatırken sesi yankılandı:
“Bir zamanlar Nil Nehri’nde bir tanrıça yaşarmış.
O nehrin suyunu insanlara bereket olarak verirmiş.
Bir gün kötü bir büyücü nehri kurutmak istemiş.
Tanrıça, kalbinden bir damla su akıtmış.
O damla yeniden nehir olmuş.
O günden beri Nil hiç kurumaz, çünkü iyiliğin gücü sonsuzdur.”
Bir anda kamp alanı altın kumlara dönüştü.
Uzakta piramitler parlıyordu.
Nil Nehri kıvrıla kıvrıla akıyor, çocuklar serin sularında dans ediyordu.
Sonra suların içinden bir ışık yükseldi, onları geri çağırdı.
Almanya – Hansel ve Gretel
Alman çocuk Karl söze başladı:
“Bir ormanda iki kardeş yaşarmış: Hansel ve Gretel.
Kötü bir cadı onları şekerden yapılmış evine kandırmış.
Fakat Gretel akıllıymış, cadıyı fırına atıp kaçmışlar.
Sonra evlerine dönüp mutlu yaşamışlar.”
Tatlı bir koku yayıldı.
Birden herkesin önünde şekerden yapılmış bir ev belirdi!
Ama içeriden cadının sesi geldi: “Çocuklar, yaklaşın!”
Herkes kahkahalar atarak kaçtı, sonra bir şeker parçasıyla birlikte tekrar kampa döndüler.
Hindistan – Maymun Tanrı Hanuman
Hintli Anaya anlattı:
“Hanuman, cesur bir maymun tanrıdır.
Kötülerin elinden kraliçeyi kurtarmak için uçan bir köprü yapar.
Gücü sevgi ve inançtan gelir.
Kalbinde kötülük barındırmaz.”
Bir anda gökyüzü turuncuya döndü.
Çocuklar, uçan taşlardan yapılmış bir köprünün üzerindeydi.
Hanuman onlara gülümsüyordu.
Birlikte iyiliğin gücünü hissettiler.
Yunanistan – Pandora’nın Kutusu
Yunan kızı Sofia anlattı:
“Tanrılar Pandora’ya bir kutu vermişler.
‘Açma,’ demişler. Ama Pandora merak etmiş, kutuyu açmış.
Bütün kötülükler dünyaya yayılmış.
Ama kutunun dibinde bir şey kalmış: Umut.
O umut, insanları iyileştirmiş.”
Kutunun kapağı açıldı, ışıklar saçıldı.
Çocuklar umutla dolu bir bulutun üzerinde süzülürken, kötülüklerin minik kıvılcımlar gibi sönüp yok olduğunu gördüler.
Meksika – Güneş ve Ay Kardeşler
Meksikalı Diego anlattı:
“Bir zamanlar gökyüzünde iki kardeş varmış: Güneş ve Ay.
Her ikisi de dünyayı aydınlatmak istemiş.
Kavga etmişler.
En sonunda barış yapmışlar.
Güneş gündüzü, Ay geceyi almış.
O günden beri gece ve gündüz sırayla gelir.”
Gökyüzü bir anda karardı, sonra parladı.
Çocuklar yıldızların arasında süzülürken Güneş’le Ay el sıkıştı.
Dostluk yeniden doğdu.
Kenya – Aslan ve Küçük Çoban
Kenyalı Amina anlattı:
“Bir çoban çocuk, ormanda kaybolmuş.
Karşısına bir aslan çıkmış.
Çocuk korkmamış, aslana su vermiş.
Aslan da ona yolu göstermiş.
O günden sonra aralarında dostluk olmuş.”
Bir anda kamp ormanları Afrika savanlarına dönüştü.
Güneş turuncu batıyordu.
Bir aslan gelip çocuklara baktı, başını eğdi.
Hepsi sessizce elini kalbine koydu.
MASALLARIN BİRLEŞMESİ
Kamp ateşi yeniden parladı.
Artık tüm masallar birbirine karışmıştı:
Sarı Kız’ın ışığı, Momotaro’nun şeftali çiçekleri, Mulan’ın cesareti, Curupira’nın ormanları, Pandora’nın umudu…
Elif gülümsedi:
“Bakın, hepsi aynı şeyi söylüyor. İyilik, cesaret, sevgi ve umut!”
Hepsi el ele verip bir çember oluşturdu.
Gökyüzü rengârenk ışıklarla doldu, sanki masallar gökten onlara gülümsüyordu.
Ertesi sabah güneş doğduğunda herkes yeniden Ankara’daydı.
Ama her birinin cebinde küçük bir hatıra vardı:
Bir gül yaprağı, bir şeker parçası, bir şeftali çiçeği, bir kum tanesi…
Törene doğru yürürken, hepsi bir ağızdan söylediler:
“Biz dünyanın çocuklarıyız.
Her masal farklı olsa da kalbimiz bir!”
Ve Anıtkabir’in merdivenlerinden çıkarken,
tüm dünya çocuklarının sesi tek bir melodide birleşti:
“Yaşasın 23 Nisan! Yaşasın çocukların dünyası!”




