İnsanoğlu garip bir varlıktır. Elindekini görmez, hep eksik olana göz diker. Sanki hayat, sahip olduklarımızla değil, sahip olamadıklarımızla ölçülür. Fakir, zenginin evini hayal eder; zengin, fakirin huzurunu. Sesi güzel olmayan, şarkı söyleyeni kıskanır; sesi güzel olan, keşke sessizliğin değerini bilse der. Herkes bir diğerinde tamamlanmak ister, oysa kimse kendi bütünlüğünü fark etmez.
Oysa hiçbir insan tam değildir. Her birimiz bir yanımız eksik, bir yanımız fazla yürürüz bu yolda. Ama eksiklerimizi görmek bizi olgunlaştırmak yerine, çoğu zaman içimizde kıskançlık denen sinsi bir duyguyu büyütür. Çünkü insan, genellikle kendinden daha iyi durumda olana bakar: daha güzeli, daha zekiyi, daha yetenekliyi görür.
Ama hiç kimse kendinden daha kötü durumda olanı kıskanmaz. Hiç kimse “Keşke onun gibi olsam” demez bir engelliyi, bir yoksulu, bir yalnızı görünce.
Peki neden?
Belki de insanoğlu, şükretmeyi unuttuğu için.
Çünkü şükür, kıskanmanın panzehiridir.
Bir insan elindekinin kıymetini bildiği anda, gözleri başkasının tabağında değil, kendi kalbinde olur.
İki ayağıyla yürüyen biri, bir gün tek ayağını kaybetme ihtimalini düşünse; belki her adımda teşekkür ederdi.
Gözleriyle dünyayı seyreden biri, bir gün karanlığın ne demek olduğunu hissetse; belki her sabah gökyüzüne daha içten bakardı.
Tok olan, açın halini anladığında; ekmeğin kokusunu daha derinden duyardı.
Ama insan sadece kendi eksikliğini değil, başkalarının güzelliğini de fark etmeyi öğrenmeli.
Birinin sabrına, bir diğerinin nezaketine, bir başkasının içten gülüşüne hayran olabilmeli.
Kıskanmak yerine ilham alabilmeli.
Çünkü herkesin içinde parlayan bir ışık vardır; o ışığı görmek, insanı karanlıktan çıkarır.
Kimi bir kelimesiyle iyileştirir, kimi bir bakışıyla umut verir, kimi sadece susarak huzur getirir.
İşte gerçek zenginlik budur: insanın kendi ışığını söndürmeden, başkasının ışığına hayran kalabilmek.
İnsanoğlu eksikliğini hep dışarıda arar, oysa eksik olan çoğu zaman gönlündedir.
Biraz vicdan, biraz empati, biraz da minnettarlık…
Bunlar insanın içini tamamlar.
Şükür, zenginlikten daha büyük bir servettir.
Empati, güzellikten daha büyük bir meziyet.
Ve kıskanmamak — belki de insanın en büyük olgunluk sınavıdır.
Dünya, birbirine imrenenlerin değil; birbirinin iyiliğini görebilenlerin omzunda ayakta kalır.
Bir gün herkes, kendi aynasında eksik değil; değerli ve yeterli olanı görse…
Ve gözleri, başkalarının kusurlarında değil; güzelliklerinde gezinse…
Belki o zaman insan, insan olmanın anlamını gerçekten kavrardı.




