More

    Sarı Kız Sümela Manastırında

    Sümela’nın Doğuşu

    Çok eski zamanlarda Karadeniz’in dalgaları yalnızca balıkçı teknelerini değil, kara yelkenli korsan gemilerini de kıyıya taşırdı. Bu korsanlar öyle acımasızdı ki, sahil köylerine saldırır, evleri yakar, insanları esir eder, çocukları ağlata ağlata gemilerine doldururlardı. Halk, “Bu deniz bize rızık veriyor ama aynı zamanda korku da getiriyor,” derdi.

    Bir gece köylüler dua ederken gökyüzünden parlak bir ışık indi. İki derviş –Barnabas ve Sophronios– aynı rüyayı görmüştü:
    “Denizden gelen kötülüklerden korunmak için gökyüzüne yakın, dağların kalbine saklanmış bir mabet yapın. İnsanların duaları orada yankılansın, korsanların gözü ise asla görmesin.”

    Dağların Kalbindeki Sır

    Bunun üzerine halk, en dik kayaların, en sarp yamaçların olduğu yere yöneldi. Ustalar taş taş üstüne koyarken rüzgâr onlara yol gösterdi, kartallar yukarıda dönerek koruyucu gibi kanat çırptı. Kayalara vuran her keski darbesi sanki dağın kalbinden çıkan bir ezgiye dönüşüyordu.

    Yıllar geçti. Sonunda Sümela Manastırı ortaya çıktı. Bulutların içinde kaybolan duvarları, göğe doğru yükselen şapeli ve dağın gövdesine işlenmiş gizli odalarıyla bambaşka bir dünyaydı burası. Öyle bir yere yapılmıştı ki, denizden gelen korsanlar ne kadar dikkatle baksalar bile onu göremezlerdi. Çünkü dağlar manastırı saklıyor, sis perdesi üzerini örtüyordu.

    Korsanların Çaresizliği

    Rivayet olunur ki bir gün kara yelkenli gemiler yeniden kıyıya yanaştı. Korsanlar köylüleri kovaladı, fakat köylüler kadınlarını ve çocuklarını alıp dağlara kaçtı. En önde koşan bir anne bebeğini kucağına almış, dudaklarından şu sözler dökülüyordu:
    “Bizi gözetle, ey dağ! Sümela’ya sığınmamıza izin ver!”

    Korsanlar ise yukarı tırmanmaya kalkıştı, fakat dağ yolları bir anda kayboldu, patikalar taşlarla kapandı. Sis çöktü, adımlarını göremez oldular. Ne zaman Sümela’ya yaklaşsalar yol onları başka vadilere sürükledi. “Bu dağ büyülü!” diye bağırıp geri döndüler.

    Sarı Kız’ın Hayali

    Yüzyıllar sonra Sarı Kız, arkadaşlarıyla manastıra geldi. Ormanın serinliğinde akan dereleri, yosun kokusunu, kuş cıvıltılarını dinleyerek taş merdivenleri tırmandı. Karşısına çıkan manastır, sanki bulutların arasına gizlenmiş dev bir masal sarayıydı.

    Sarı Kız gözlerini kapadı; hayalinde korsan gemilerini, kaçan köylüleri, taşların içine gizlenmiş duaları gördü. Manastırın duvarlarına dokunduğunda kalbinin derinliklerinde bir fısıltı duydu:
    “Ben, halkımı korsanlardan koruyan dağların sırrıyım.”

    O an Sarı Kız anladı ki Sümela, yalnızca bir yapı değil; halkın korkularını, umutlarını ve dualarını göğe taşıyan kutsal bir sığınaktı.

    Sonsuz Koruyucu

    Bugün hâlâ bulutlar dağın tepesini sardığında, rivayete göre eski korsanların hayaletleri denizden bakar ama manastırı göremez. Çünkü Sümela hâlâ dağların kalbinde saklı, halkını koruyan sessiz bir muhafızdır.

    Latest articles

    spot_imgspot_img

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img