Dünya sessizdi artık. Silahlar susmuş, insanlar barışmayı öğrenmişti. Ama Sarı Kız’ın kalbi yine de huzurlu değildi. Bir sabah dağların doruğunda kuş seslerini dinlerken bir şey fark etti: Rüzgârın sesi eskisi kadar canlı değildi. Nehirler solgun akıyor, ormanlar hüzünlü kokuyordu. Çünkü hayvanlar acı çekiyordu. Bazıları kafeslerde tutsak, bazıları açlıkla, bazıları da insanların hoyratlığıyla karşı karşıyaydı. O an Sarı Kız, dünyanın kalbinin yalnız insanlarla değil, tüm canlılarla attığını anladı.
Gökyüzü karardı, ardından yıldız kuşu bir kez daha belirdi. “İnsanlık barıştı ama doğa ağlıyor,” dedi. “Yedi kahraman yeniden birleşmeli. Bu kez görev, kelimelerden değil, kalplerden geçecek.”
Sarı Kız asasını yere vurdu, rüzgârı çağırdı. Işık Halkası gökyüzünde döndü, ve yedi kahraman birer birer yeniden göründü. Cırtdan, Alpamysh, Görogly, Er Töstük, Manas, Keloğlan ve Sarı Kız, bu kez silah değil, şefkat taşıyorlardı.
İlk olarak büyük şehirlerin kenarlarına indiler. Beton binaların arasında zincirlenmiş köpekleri, kafeslerde satılan kuşları, denizlerde ağlara yakalanmış yunusları gördüler. Cırtdan küçük bedeniyle bir bir kafeslerin kilitlerini açtı. Her zinciri çözdüğünde gülümsüyor, “Küçüğüm ama özgürlüğüm büyük,” diyordu. Kuşlar göğe yükselirken gökyüzü biraz daha mavileşiyordu.
Alpamysh, bozkırlarda avcıların tuzak kurduğu alanlara gitti. Atı Bayçobur’la birlikte yıldırım gibi koştu, tuzakları parçaladı. Her kırdığı kapanla birlikte toprağa dokunup fısıldadı: “Artık korkma, seni koruyacak yürekler var.” Yaban atları, geyikler, kurtlar birer birer özgürlüğe kavuştu.
Görogly deniz kıyısına indi. Balıkçı ağlarına yakalanmış yunusların çığlıklarını duyunca sazını eline aldı. Tellerine dokundu, öyle bir ezgi yükseldi ki, ağlar kendi kendine çözüldü, balıklar ve deniz canlıları denizin derinliklerine sevinçle döndü. Sazın sesi dalgalarla birlikte tüm denizlere yayıldı.
Er Töstük göklere çıktı, kartalının sırtından ormanlara baktı. Ağaçlar kesilmiş, kuş yuvaları yıkılmıştı. Kanatlarını açtı, rüzgârı çağırdı. Rüzgâr dalları yeniden yeşertti, kırık yuvaları onardı. Her rüzgâr esişinde binlerce kuş yeniden kanat çırptı.
Manas, insanlarla hayvanların yüz yüze geldiği arenalara gitti. Korkudan titreyen hayvanları görünce yüreği sızladı. Dev gibi adımlarla ortalığa girdi, sesi gök gürültüsü gibi yankılandı: “Eğer eğlencen bir canın acısıyla oluyorsa, o zafer değil utançtır!” O an arenadaki herkes susup başını öne eğdi. Hayvanlar serbest bırakıldı, arenalar sessizliğe gömüldü.
Keloğlan ise pazar yerlerine gitti. Renkli kafeslerde sergilenen papağanlara, dikenli cam fanuslara konmuş balıklara baktı. Şapkasını çıkarıp güldü: “Bunlar satılık değil, hayatın sesidir!” dedi. Sonra küçük bir hile yaptı, bütün kafeslerin kilitlerini görünmez hale getirdi. Sabah olduğunda tüm hayvanlar özgürdü, tüccarlar sadece boş kafeslerle kalmıştı.
Sarı Kız en sonunda dağlara döndü. Orada yaralı bir kurt, kanadı kırık bir kartal, zehirli yiyecekten hasta olmuş bir tilki buldu. Asasını yere koydu, diz çöküp ellerini onların üzerine uzattı. Parmaklarından çıkan ışık bir ilaç gibi akıyordu. Yaralar iyileşti, tüyler yeniden parladı, gözlerdeki korku yerini minnettarlığa bıraktı. O an dağlarda bir uğultu yükseldi — rüzgâr, şükranla esiyordu.
Yedi kahraman bir araya geldiğinde, dünyanın kalbi yeniden parlamaya başladı. Gökyüzü renk değiştiriyor, dağların üzerinde yumuşak bir ışık dalgası yayılıyordu. O ışık, her canlıyı sarıyordu. Kuşlar, kurtlar, balıklar, köpekler, kediler… Hepsi bir anlığına göğe baktı. Çünkü o ışığın içinde barışın nefesi vardı.
Sarı Kız fısıldadı: “İnsan doğayı değil, doğa insanı yaşatır. Biz sadece hatırlattık.”
Cırtdan güldü: “Küçük bir iyilik, bir ormanı kurtarır.”
Alpamysh göğe baktı: “Güç, silahın değil, korumanın içindedir.”
Görogly sazına dokundu: “Doğayı sevenin sesi hiç susmaz.”
Er Töstük rüzgârı hissetti: “Kuşlar özgürse, gökyüzü de özgürdür.”
Manas yere vurdu: “Adalet sadece insanlar için değil, tüm canlılar içindir.”
Keloğlan şapkasını salladı: “Ve biraz gülümseme, her yarayı iyileştirir.”
O gün yedi kahraman bir kez daha göğe yükseldi. Bu kez arkalarında ne savaş ne gözyaşı bıraktılar, sadece huzur. Gökyüzüne baktığında hala yedi yıldız yan yana görünür. Halk onlara artık şöyle der:
“Onlar sadece insanlığın değil, doğanın da koruyucuları.”
Ve her rüzgâr estiğinde, her kuş cıvıldadığında, her kedi gözlerini kapatıp mırıldandığında, o yedi kahramanın sesi hâlâ yankılanır:
“Her can değerlidir, her nefes bir mucizedir.”




