More

    Sarıkız ve 2500 Yılının Uçan Taksi Masalı

    Rüzgârın sesi, artık motorların gürültüsüyle değil; gökyüzünde süzülen uçan taksilerin mırıltısıyla karışıyordu. Gökyüzü, rengârenk şeritlerle örülmüş bir ağ gibiydi; her şerit, bir şehrin yoluydu. İşte tam o anda Sarıkız, altın sarısı saçlarını rüzgârda savurarak bir uçan taksinin kapısını araladı.

    Taksinin kapısı, bir ışık perdesi gibi açıldı.
    İçeriye adım attığında, cam değil şeffaf enerji duvarları vardı. Koltuklar, yolcunun ruh haline göre renk değiştiriyordu. Direksiyon yoktu; çünkü taksi kendi düşünüyordu.
    Gökyüzü, artık yollarla değil, ışın izleriyle doluydu.

    “Hoş geldiniz, Sarıkız,” dedi yapay zekâ sürücü.
    “Bugün hangi zamana gitmek istersiniz?”

    Sarıkız şaşkınlıkla güldü:
    “Zamana mı? Ben şehir şehir gezmek istiyorum.”

    Taksi, bir an sustu.
    Sonra gümüş rengi ışıklar saçılarak konuştu:
    “O halde sizi 2500 yılına, yani insanlığın bilgelik çağına götüreyim.”

    Ve öylece başladı yolculuk…

    Gökyüzü Şehri

    İlk durak İstanbul’du.
    Ama o eski kalabalık şehir gitmiş, yerine katman katman göğe yükselen bir şehir gelmişti.
    Boğaziçi hâlâ aynıydı; ama köprülerin yerinde ışık köprüleri vardı.
    İnsanlar yürümüyor, yerçekimsiz yürüyüş kapsülleri içinde süzülüyordu.
    Tarihi yarımada koruma alanı olmuştu; Ayasofya, Topkapı ve Galata Kulesi’nin etrafında zamansız bir koruma kubbesi vardı.
    Her kubbe, geçmişin seslerini fısıldıyor, ziyaretçilere o çağın müziklerini hissettiriyordu.

    Sarıkız gözlerini kısarak, “İstanbul geçmişini koruyarak geleceğe yürümüş,” dedi.
    Taksinin içi minik yıldızlarla parladı; demek ki beğenmişti.

    Dağların Güneş Şehri

    Sonra taksi kuzeye, Erzurum’a süzüldü.
    Dağların tepeleri artık güneş tarlalarıyla doluydu.
    Kar sularını toplayan sistemler, her damlayı enerjiye dönüştürüyordu.
    Fakat şehirde halk hâlâ bar oyunlarını oynuyor, davulların sesi göğe yükseliyordu.
    Yapay zekâlı davullar, insanın ritmine göre kendini ayarlıyor, halk danslarını destekliyordu.

    Sarıkız, bir çocuğa yaklaştı.
    “Senin dedelerin de böyle oynardı,” dedi.
    Çocuk güldü: “Biz onların hologramıyla birlikte oynuyoruz.”

    Dağların tepesinde, geçmiş ve gelecek el eleydi artık.

    Bilgelik Ovası

    Konya ovasına indiklerinde uçan taksi sessizleşti.
    Çünkü burada düşünceyle iletişim vardı.
    Mevlana’nın türbesi, hâlâ ışık saçıyordu.
    Ama etrafında dönen dervişler artık ışık bedenlerden oluşuyordu —
    hiç bitmeyen bir sema içinde, gökyüzüne veri ve dua gönderiyorlardı.

    Sarıkız ellerini birleştirdi, kalbinden bir dilek geçirdi:

    “İnsan bilgiyle büyümüş, ama kalbini unutmasın.”

    Taksinin içindeki yapay zekâ sessizce cevapladı:

    “Bu çağın en büyük yasası budur: Teknoloji kalbe hizmet eder.”

    Deniz ve Rüzgâr Şehri

    Uçan taksi Karadeniz’in tuzlu rüzgârına karıştı.
    Trabzon artık denizin üstüne kurulu yüzen şehirlerden oluşuyordu.
    Balıklar tükenmemişti çünkü insanlar denizle dost olmuştu.
    Her evin altında bir mercan bahçesi, her meydanda bir rüzgâr heykeli vardı.
    Kemençenin sesi ise hâlâ aynıydı — ama telleri rüzgârdan yapılmıştı.

    Sarıkız bir an başını kaldırdı, gökyüzündeki balık sürülerini gördü.
    “Artık uçan balıklar bile var,” dedi gülerek.
    Yapay zekâ yanıtladı:
    “Evet, insanlar onlara ‘özgür nefesler’ diyor.”

    Zamanın Aynası

    Son durakta taksi, Kapadokya’nın taşlarına indi.
    Ama artık yerden değil, havada asılı duran peri bacaları vardı.
    Her kaya, içindeki hatıraları hologramla anlatıyordu.
    Gökyüzünde binlerce renkli balon değil, ışık küreleri süzülüyordu.

    Sarıkız burada bir şey fark etti:
    Zaman artık ileriye değil, daireler halinde akıyordu.
    Geçmiş, bugün ve gelecek aynı anda yaşanabiliyordu.
    İşte bu yüzden insanlar 2500 yılında huzurluydu;
    çünkü zamanın bir armağan, doğanın bir öğretmen olduğunu anlamışlardı.

    Uçan taksi, Sarıkız’ı son durakta indirdiğinde gökyüzü kızıl bir sabaha dönüyordu.
    Taksi veda ederken dedi ki:

    “Artık geleceği gördün Sarıkız. Ne düşünüyorsun?”

    Sarıkız gülümsedi:

    “Gelecek, doğayla barışan insanın eseri olacak.
    Teknoloji değil, bilgelik hükmedecek.”

    Ve o anda rüzgâr saçlarını savurdu, dağlar fısıldadı, nehirler şarkı söyledi.
    Zamanın kapısı kapandı —
    ama Sarıkız’ın kalbinde 2500 yılının umudu kaldı.

    Latest articles

    spot_imgspot_img

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img