More

    Sarıkız ve Birlik Makamı

    Hiçlik Makamı’na eren Sarıkız, artık dağların rüzgârıyla bir, kuşların kanadıyla kardeş olmuştu. Ama Engin Derviş’in bir sözü hâlâ kulağında çınlıyordu:

    “Hiçlik, son durak değildir; o, Birliğe açılan kapıdır.”

    Sarıkız bu sözün anlamını aramak için yeniden yollara düştü.
    Kaz Dağları’nın sisleri arasından geçerken kalbinde bir çağrı hissetti:
    Artık kendini değil, her şeyi bir görmenin sırrına ermesi gerekiyordu.

    Birliğe Giden Yol

    Yol, onu önce bir köye götürdü.
    Köyde bir ihtiyar kadın, yorgun bir eşeğe su taşıyordu.
    Bir yanda ağlayan bir çocuk, diğer yanda sabırsız bir adam bağırıyordu.
    Sarıkız içinden “Bu ne karmaşa,” diye düşündü.

    Tam o anda bir ses kalbinde yankılandı:

    “Sen hâlâ ayırıyorsun, Sarıkız. Oysa birliğe varmak, ayırmayı bırakmaktır.”

    Sarıkız derin bir nefes aldı.
    İhtiyarın yorgunluğunu kendi yorgunluğu gibi hissetti.
    Çocuğun gözyaşı yanağından süzülürken, kendi kalbinde bir damla ısı hissetti.
    Ve o bağıran adamın sesinde bile bir korku vardı — sevgiden kopmuş olmanın korkusu.

    O an anladı:
    Birlik Makamı, herkesin içindeki aynı özün farkına varmaktı.
    İyide de vardı, kötüde de, rüzgârda da, taşta da… Hepsi O’ndan, hepsi O idi.

    Aynadaki Sır

    Bir gün bir göl kenarına vardı. Göl o kadar sakindi ki, yüzünü sanki başka bir âlemden görür gibiydi.
    Suya eğildi ve fısıldadı:

    “Ben kimim?”

    Su cevap vermedi, ama yansıması gülümsedi.
    O gülümsemede dağlar, yıldızlar, insanlar, dervişler, çocuklar… hepsi bir aradaydı.
    Sarıkız gözlerini kapattı.
    Ve o anda sanki bütün evren bir nefes aldı.

    “Ben değilim artık,” dedi.
    “Ben biziz. Biz, O’yuz.”

    Birlik Makamının Sırrı

    Engin Derviş birden karşısında belirdi. Ama bu kez elinde tas yoktu, gözleri gökyüzü kadar derindi.

    “Sarıkız,” dedi,
    “Hiçlik Makamı seni yok etti; Birlik Makamı seni varlığın kalbine taşıdı.
    Artık her şeyde O’nu gördüğün için ayrılık kalmadı.
    Artık sen de dağların diliyle konuşan, insanların kalbini duyan bir bilgesin.”

    Sarıkız başını eğdi.
    Ne sevinç vardı yüzünde, ne de hüzün — yalnızca dingin bir ışık.

    “Artık anlıyorum,” dedi.
    “İnsan, ‘ben yokum’ dediğinde hiçliğe varır;
    ‘her şey benimle bir’ dediğinde birliğe ulaşır.
    Hiçlik, boşluktur. Birlik, o boşluğun içindeki sonsuz sevgidir.”

    Sarıkız yeniden dağlara döndü.
    Artık dağlar ona sırlarını fısıldıyordu.
    Rüzgâr, dalların arasında zikrini söylüyor, yıldızlar geceleri dua ediyordu.

    Sarıkız bazen köylere iner, sessizce insanlara yardım ederdi.
    Ama kimse onun kim olduğunu bilmezdi.
    Sadece bir çocuk, bir gün onu görüp şöyle demişti:

    “Anne, o kadın sanki rüzgârla konuşuyor.”

    Annesi gülümsemişti:

    “Belki de o, rüzgârın kendisidir evlat…”

    Ve Sarıkız, hiçliğin kapısından geçip birliğin yurduna varan o yüce bilge olarak, insanların dualarında yaşamaya devam etti.

    Latest articles

    spot_imgspot_img

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img