More

    Sarıkız ve Haritanın Kapıları

    Haritanın Önünde
    Bir gün Sarı Kız, sınıfın duvarında asılı duran kocaman tarih haritasının önünde uzun uzun durdu.
    Haritada çizilmiş dağlar, ovalar, denizler ona sıradan görünmüyordu.
    Mavi nehirler sanki kıpır kıpır akıyor, kahverengi dağlar bulutlara değiyordu.
    Sarı Kız gözlerini haritadan ayıramıyordu.
    “Ne kadar büyük bir dünya!” diye fısıldadı.
    Tam o sırada harita hafifçe titredi.
    Renkler daha da canlılaştı.
    Ve ortasında kocaman, ışıl ışıl bir kapı belirdi.
    Kapı yavaşça gıcırdadı…
    Sarı Kız merakla bir adım attı.
    Sonra bir adım daha.
    Ve kendini bambaşka bir dünyanın içinde buldu.

    Dağların Komutanı
    Sarı Kız gözlerini açtığında kocaman bir ordunun önündeydi.
    Başında gümüşten bir miğfer, omzunda kırmızı bir pelerin vardı.
    Askerler ellerinde kalkanlarla sıralar halinde bekliyordu.
    Bir davul gümledi: Güm güm! Güm güm!
    Askerler onun komutunu bekliyordu.
    Sarı Kız’ın kalbi heyecanla çarptı ama gözleri cesaretle parladı.
    Elini kaldırdı:
    “İleri!” diye bağırdı.
    Ordu yürümeye başladı.
    Dağlar yankılandı, nehirler yol verdi.
    Kuşlar gökyüzünden onlara eşlik etti.
    Sarı Kız güçlü bir komutan olmuştu.
    Askerlerine yol gösterirken kalbinde şunu hissetti:
    “Cesaret, yalnızca kılıçla değil, akılla da kazanılır.”

    Kraliçenin Sarayı
    Bir rüzgâr esti, birden sahne değişti.
    Sarı Kız kendini altın sütunlarla süslenmiş görkemli bir sarayın içinde buldu.
    Tavandan sarkan lambalar yıldız gibi parlıyordu.
    Başında değerli taşlarla süslü bir taç vardı.
    Üzerinde ipekten uzun bir elbise…
    Sarayın kapıları açıldı, halk içeri girdi.
    Çocuklar koşarak ona çiçekler sundu.
    Yaşlı kadınlar ellerini açıp dua etti.
    Sarı Kız gülümseyerek hepsine el salladı.
    O an kalbinden geçen tek şey şuydu:
    “Gerçek kraliçe, halkını seven kişidir.”

    Meydandaki Kral
    Gökyüzü karardı, bir şimşek çaktı.
    Sarı Kız kendini geniş bir meydanın ortasında buldu.
    Yüksek bir kürsüde duruyordu.
    Etrafında binlerce insan vardı.
    Herkes sessizce ona bakıyordu.
    Sarı Kız derin bir nefes aldı:
    “Birlik olursak hiçbir fırtına bizi yıkamaz!” dedi.
    Kalabalık alkışladı, gözlerinde umut ışığı parladı.
    Sarı Kız bu kez bir kral olmuştu.
    Ama biliyordu ki, en büyük güç halkın kalbindeydi.

    Çoban
    Kapı yine açıldı.
    Sarı Kız bu kez yemyeşil çayırlardaydı.
    Yanında onlarca koyun, kuzu, keçi vardı.
    Elinde uzun bir değnek, sırtında yünlü bir aba…
    Çoban olmuştu!
    Koyunlara ninniler söyledi, onlara su buldu.
    Kuzular zıplayarak oyun oynadı.
    Sarı Kız anladı ki:
    “Çobanlık, koca bir sürünün sorumluluğudur.”

    Çiftçi
    Birden toprak kokusu duydu.
    Gözlerini açtığında kocaman bir ovadaydı.
    Elinde saban, önünde buğday tarlası vardı.
    Toprağı sürdü, tohum ekti.
    Güneş gökyüzünde pırıl pırıl parlıyordu.
    Bir çiftçi gibi çalıştı, terini toprağa akıttı.
    Bir başağı avucuna aldı:
    “Toprakla dost olan, aç kalmaz.” dedi.

    Ahi
    Sonra kendini renkli bir çarşının ortasında buldu.
    Kumaş dükkânları, bakırcılar, fırıncılar… her yer cıvıl cıvıldı.
    Sarı Kız’ın üstünde kahverengi bir cüppe, başında beyaz bir sarık vardı.
    Artık o bir Ahi idi.
    Esnaflara öğüt verdi:
    “Helal kazanç, bereket getirir!” dedi.
    Halk onu saygıyla dinledi.
    Adaletin ve dürüstlüğün bir ülkeyi ayakta tuttuğunu öğrendi.

    Denizlerin Kaptanı
    Gökyüzü maviye döndü.
    Sarı Kız, dev bir geminin güvertesindeydi.
    Yelkenler rüzgârla şişti, dalgalar köpürdü.
    Kuşlar gökyüzünde çığlık attı.
    “Rotayı kuzeye çevirin!” diye bağırdı.
    Gemi dalgaları yara yara ilerledi.
    Denizin özgürlüğünü tattı.
    “Deniz de bir yol, kara da…” diye düşündü.

    Dağların Zirvesi
    Bir anda kendini karlı dağların eteklerinde buldu.
    Ayakları karın içine batıyor, nefesi buharlaşıyordu.
    Tırmandı, tırmandı…
    Kayalar kaygandı ama yılmadı.
    Zirveye ulaştığında bulutların üstündeydi.
    “Her zorluk aşılır, yeter ki vazgeçme.” dedi.

    Çölün Sırrı
    Harita onu bu kez altın kumlarla kaplı bir çöle götürdü.
    Gökyüzü ateş gibi yanıyordu.
    Bir devenin üstünde yol aldı.
    Çöl sessizdi, sadece rüzgârın sesi duyuluyordu.
    Her kum tanesi ona sabrı fısıldıyordu.
    “Sabreden, menziline varır.” diye düşündü.

    Bilge Kadın
    Sarı Kız bir şehirde, koca bir kütüphanenin önünde buldu kendini.
    Duvarlar boyunca uzanan raflarda yüzlerce kitap vardı.
    Üzerinde mavi bir kaftan, elinde bir kitap vardı.
    Şimdi o bir bilge kadındı.
    Çocuklara masallar anlattı, gençlere öğüt verdi.
    “Bilgi, en büyük hazinedir.” dedi.

    Şair
    Birden elinde kalem, önünde kâğıt buldu.
    Gökyüzüne baktı, kelimeler kalbine aktı.
    “Rüzgâr dosttur, dağ sırdaş…” diye mırıldandı.
    Şiirler yazdı, insanlara umut oldu.

    Derviş
    Sarı Kız bu kez beyaz bir dergâhta, mum ışıkları arasında buldu kendini.
    Üzerinde sade bir kıyafet, elinde tespih vardı.
    Sessizce dua etti, kalbini dinledi.
    “En büyük yolculuk, insanın kendi kalbine yaptığıdır.” diye düşündü.

    Yolcu
    Bir başka kapı açıldı.
    Sarı Kız sırtında torba, elinde asa ile yollara düştü.
    Dağ aştı, dere geçti, şehir gezdi.
    Her yerde yeni dostlar edindi.
    Yolculuğun en güzel tarafının öğrenmek olduğunu fark etti.

    Haritanın Sırları
    Her kapı, her yolculuk Sarı Kız’a yeni bir ders vermişti.
    Komutan olarak cesareti, kraliçe olarak sevgiyi, kral olarak umudu…
    Çoban olarak sorumluluğu, çiftçi olarak emeği, ahi olarak dürüstlüğü öğrendi.
    Denizci, dağcı, bilge, şair, derviş, yolcu… hepsi ona başka pencereler açtı.
    Harita aslında ona her mesleğin, her görevin önemli olduğunu göstermişti.

    Dönüş
    Son yolculuğun sonunda kapı yeniden belirdi.
    Sarı Kız içine adım attı, gözlerini kapadı.
    Açtığında sınıftaydı.
    Harita yine sessiz ve cansız görünüyordu.
    Ama Sarı Kız’ın kalbi maceralarla doluydu.

    Sırdaş Harita
    Öğretmeni yanına geldi:
    “Sarı Kız, neye bakıyorsun öyle?” diye sordu.
    Sarı Kız gülümsedi:
    “Haritalar konuşur öğretmenim. Yeter ki dikkatle dinleyelim.” dedi.
    Arkadaşları şaşkınlıkla baktı.
    Ama Sarı Kız haritaya göz kırptı.
    Çünkü o biliyordu: Harita onunla konuşmuştu ve hâlâ sırlar saklıyordu.
    O günden sonra Sarı Kız, haritanın önünde durduğunda hep içinden şöyle geçirdi:
    “Belki bir gün kapılar yine açılır.”
    Ve biliyordu ki…
    Dünya, hayallerle dolu kocaman bir hazineydi.

    Latest articles

    spot_imgspot_img
    Önceki İçerik
    Sonraki İçerik

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img