More

    Efes’in Büyülü Kapısı

    Bir yaz sabahı, Sarı Kız, Kara Kız ve Kıvırcık Kız ellerinde küçük sırt çantalarıyla yola koyulmuşlar. Günlerdir konuşup durdukları bir hayalleri varmış: Efes Antik Kentini ziyaret etmek. Tarihe, taşlara ve eski uygarlıkların gizemli hikâyelerine meraklı bu üç arkadaş, daha kapıdan girer girmez büyülü bir şeyler olacağını içten içe hissediyorlarmış.

    Güneş mermer taşların üzerinde pırıl pırıl parlıyor, kuş sesleri antik sütunların arasında yankılanıyormuş. Kızlar daha ilk adımlarını attıkları anda, gözle görülmeyen bir kapı gıcırdayarak açılmış. Bir anda etraflarında renkli ışıklar dönmeye başlamış ve kendilerini iki tekerlekli bir at arabasının içinde bulmuşlar.

    Atlar öyle hızlı koşuyormuş ki, kızların saçları rüzgârla savrulmuş. Bir bakmışlar ki, Efes şehri gözlerinin önünde capcanlı, pırıl pırıl bir hayatla yeniden canlanmış! Yüzyıllar öncesinin insanları sokaklarda dolaşıyor, tüccarlar tezgâhlarında mallarını satıyor, denizden gelen tuzlu rüzgâr şehri serinletiyormuş.


    Limana Yolculuk

    At arabası, mermer kaplı yollar boyunca şehri bir uçtan bir uca geçmiş. Nihayet büyük limana varmışlar. Liman, rengârenk yelkenlilerle doluymuş. Gemiler uzak ülkelerden baharat, şarap, ipek ve türlü türlü eşya getirmiş. Limanın kenarında balıkçılar ağlarını onarıyor, çocuklar denizin kıyısında gülüşüyormuş.

    Kızlar arabadan inip gözlerini dört bir yana hayranlıkla gezdirmiş. “Sanki rüya görüyorum!” demiş Kıvırcık Kız. Kara Kız ise limanın kokusunu içine çekip “Ne kadar canlı, ne kadar gerçek…” diye mırıldanmış.


    Bilgelik Sarayı – Kütüphane

    Birden bire gözlerini kırpışlarıyla birlikte başka bir yerde bulmuşlar kendilerini: Celsus Kütüphanesi’nin önünde! Kapıları devasa, sütunları göğe uzanan bir saray gibiymiş. İçeri girdiklerinde gözlerinin kamaşmasına sebep olan şey ise binlerce kitap ve tomar olmuş.

    Her rafta başka bir ülkenin bilgeliği saklıymış: gökyüzünün sırlarını anlatan parşömenler, uzak diyarlardaki efsaneleri yazan kitaplar, şifalı otları tanıtan metinler… Sarı Kız bir kitabı eline almış, kapağını okşamış ve “Bunca bilgi, bunca emek… insanlık ne kadar ileriymiş” demiş.


    Aslanların Gölgesinde

    Ama macera bununla bitmemiş. Bir anda yer titremiş gibi olmuş ve kızlar kendilerini kocaman bir açık hava tiyatrosunun basamaklarında bulmuşlar. Burası on binlerce kişiyi alabilecek büyüklükteymiş. Seyirciler coşkulu bir şekilde tezahürat ediyor, sahnede savaşçılar kalkanlarını çarpıştırıyor, vahşi aslanlar kükreyerek dövüşüyormuş.

    Kızların kalpleri küt küt atmış. Bir yandan korkmuşlar, bir yandan bu devasa gösterinin heyecanına kapılmışlar. “Böyle bir şehrin insanları nasıl yaşardı acaba?” diye düşünmüş Kara Kız.


    Kralın Sofrası

    Gösteri bitince kızların karnı acıkmış. Tam o anda, sanki görünmez bir el onları çekmiş gibi, kendilerini görkemli bir salonun ortasında bulmuşlar. Altın işlemeli masalarda devasa balıklar, ballı tatlılar, mis kokulu şaraplar sıralanmış.

    Şehrin kralı onları davet etmiş gibiymiş. Masanın en önünde kocaman bir balık önlerine konmuş. Kahkahalar ve müzikler arasında kızlar hayatlarının en görkemli yemeğini yemişler. “Bu şehir gerçekten büyülü bir yer” demiş Kıvırcık Kız ağzındaki lokmayı yutarak.


    Geri Dönüş

    Ne kadar zaman geçtiğini anlamamışlar. Bir anlık bir sersemlikle gözlerini açtıklarında, kendilerini yine şehrin girişinde bulmuşlar. Mermer taşların üzerinde yan yana uyuyakalmışlar. Rüya mıydı, gerçek miydi, anlayamamışlar.

    Sarı Kız derin derin düşünmüş:
    “Binlerce yıl önce burada öyle ileri bir medeniyet vardı ki… Peki neden yok oldu? Böyle büyük bir şehir neden sadece taşlardan ibaret kaldı?”

    Kara Kız ve Kıvırcık Kız da bu soruya cevap bulamamış. Bunun üzerine müzeyi gezmeye karar vermişler. Müzede öğrendiklerine göre Efes, defalarca depremle sarsılmış, büyük yangınlarla harap olmuş. İnsanlar yeniden inşa etmeye çalışsa da zamanın gücü karşısında sonunda yenik düşmüş.

    Kızlar müzeden çıkarken birbirlerinin ellerini sıkıca tutmuş. “Demek ki her şey gelip geçici, ama insanların bıraktığı izler hiç silinmiyor” demiş Sarı Kız. Kara Kız ve Kıvırcık Kız da başlarını sallayarak onaylamış.

    Ve üç arkadaş, kalplerinde Efes’in büyüsünü, kulaklarında aslanların kükreyişini, gözlerinde mermerden doğmuş bir şehrin görkemini taşıyarak evlerine dönmüşler.

    Latest articles

    spot_imgspot_img

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img