More

    Sarıkız Ece ve Yaylaya Göç

    Bir varmış bir yokmuş…
    Uzak mı uzak, küçük mü küçük bir kasabada, Ece adında gözleri ışıl ışıl parlayan sekiz yaşında bir kız yaşarmış. Yaz ayları yaklaşınca, kasabanın evleri boşalır, köy yolları cıvıl cıvıl olurmuş. Çünkü her temmuz geldiğinde, köydeki herkes eşya dolu arabalarıyla, koyunlarıyla, kuzularıyla, inekleriyle ve gıdaklayan tavuklarıyla hep birlikte yaylalara göç edermiş.

    Bu yıl Ece de dedesiyle ninesine yardım için yaylaya gönderilmiş. İlk kez ailesinden ayrı kalacağı için biraz heyecanlı, biraz da meraklıymış. “Acaba yaylada beni nasıl günler bekliyor?” diye düşünürken, yol boyunca gördüğü yeşil tarlalar, derelerden akan sular ve gökyüzünü kucaklayan dağlar, kalbindeki ürpertiyi tatlı bir sevince dönüştürmüş.

    Yaylaya varınca gözlerine inanamamış! Otlar neredeyse onun boyuna kadar uzanıyor, çiçekler ise sanki gökkuşağını yere indirmiş gibi rengârenk açıyormuş. Her bir çiçeğin üstünde kanatlarını titreten kelebekler, Ece’ye göz kırpar gibi uçuyormuş.

    Dedenin yayladaki küçük taşlardan örülmüş evi, masallardan çıkmış gibiymiş. İçinde tahtadan yapılmış bir divan, her daim tüten bir ocak ve süt kaplarının dizildiği bir raf dışında neredeyse hiçbir şey yokmuş. Ama Ece için burası, kocaman bir saraydan farksızmış. Çünkü sabahları kuş sesleriyle uyanıyor, öğlenleri dere kenarında çimenlere uzanıyor, akşamlarıysa dedesiyle ninesinden eski zamanların hikâyelerini dinliyormuş.

    Bir gün, yaylanın arka yamacında keşfe çıkmaya karar vermiş. Ayağına lastik çizmelerini giymiş, yanına küçük sepetini almış. “Belki çiçek toplarım,” diye düşünmüş. Ama biraz ilerleyince yoluna şaşkın bakışlı bir kuzu çıkmış. Kuzu, sanki yolunu kaybetmiş gibi meleyip durmuş. Ece hemen eğilip:
    — “Korkma küçük dostum, ben seni sürüne geri götürürüm,” demiş.

    Kuzu önden koşmuş, Ece peşinden gitmiş. Derelerin üzerinden atlamış, otların arasından geçmiş, sonunda büyük sürüyü bulmuşlar. O sırada dedesi seslenmiş:
    — “Aferin sana Ece”

    O günden sonra Ece, yaylada kendini bir kahraman gibi hissetmiş. Her gün yeni bir maceraya atılmış: bazen gökyüzünde yıldızların peşine düşmüş, bazen rüzgârla yarışmış, bazen de kırlangıçlarla sırlarını paylaşmış.

    Sonbahar rüzgârları esmeye başlayınca herkes köye geri dönmüş. Ama Ece’nin kalbi yaylada kalmış. Çünkü o artık biliyormuş: yaylalar, sadece otların ve çiçeklerin büyüdüğü yer değil, hayallerin de filizlendiği sihirli bir diyar imiş.

    Ve o günden sonra her yaz, maceralarını büyütmek için sabırsızlıkla yaylaları beklemiş.

    Latest articles

    spot_imgspot_img

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img