Bir zamanlar yemyeşil bir ormanın kenarında, minik bir tavşan ailesi yaşarmış. Bu ailenin en küçük üyesi olan Mino, diğer tavşanlardan biraz farklıymış. Kardeşleri çayırlarda oyun oynarken Mino hep ormanın uzak köşelerine bakar, orada neler olduğunu merak edermiş. Annesi sık sık ona “Mino, ormanın içi bilinmezlerle doludur, dikkatli olmalısın” dermiş. Ama Mino’nun içindeki merak, bu sözlerle hiç azalmamış.
Bir gün annesi, eski bir kumaştan Mino’ya parlak kırmızı bir pelerin dikmiş. “Bu pelerin seni hem yağmurdan hem rüzgardan korur” demiş. “Ayrıca uzaktan bile seni görebilirim.” Mino pelerini sırtına takınca kendini bir kahraman gibi hissetmiş. Aynaya bakmış, dönüp durmuş, sonunda peleriniyle ormana doğru yürümeye karar vermiş. O günden sonra her sabah erkenden kalkıp, ormanın farklı bir yolunu keşfetmeye başlamış. Yolda bazen sincaplarla karşılaşıyor, bazen bir ağacın gölgesinde kelebeklerin dansını izliyormuş. Her yeni gün, Mino için yeni bir macera demekmiş.
Bir sabah güneş henüz doğarken Mino, hiç gitmediği bir patikaya yönelmiş. Ağaçlar burada daha sık, rüzgar daha sessizmiş. Kuşlar ötüyor ama sanki birbirlerine bir sır fısıldıyorlarmış. Mino dikkatlice ilerlerken önünde devasa bir kapı belirivermiş. Kapı altın gibi parlıyor, üzerinde kocaman harflerle şu yazı yazıyormuş: “Cesur olan geçebilir.” Tavşan kalbinin hızlı hızlı attığını hissetmiş. “Ya içeride bir tehlike varsa?” diye düşünmüş ama bir yandan da merakı onu kapıya doğru çekmiş.
Derin bir nefes alıp pelerinini sıkıca sarmış kendine. Yavaşça kapıya dokunmuş. O an kapı kendi kendine açılmış ve içeriye ışıl ışıl kelebekler saçılmış. Kapının ardında rengarenk çiçeklerle dolu bir bahçe varmış. Gökyüzü burada sanki biraz daha mavi, rüzgar biraz daha sıcakmış. Kelebekler Mino’nun etrafında dönerek ona yolu göstermiş. Mino bu güzelliğe inanmakta zorlanmış ama kalbinde bir sıcaklık hissetmiş.
Bahçenin ortasında, kristal bir göl varmış. Gölde kendi yansımasını gören Mino, ilk kez kendini küçük bir tavşan değil, cesur bir gezgin gibi hissetmiş. Tam o sırada bir ses duyulmuş: “Bu bahçe korkusunu yenebilenlere açılır. Buraya gelenler cesaretlerini hatırlar.” Sesin kimden geldiğini görememiş ama bu sözler Mino’nun yüreğine kazınmış. Bahçede biraz dolaşıp kelebeklerle oynadıktan sonra eve dönmeye karar vermiş. Dönmeden önce arkasına bakıp fısıldamış: “Yarın yine geleceğim.”
O günden sonra Mino, sadece bahçeyi keşfetmemiş. Ormanda kaybolan kirpiyi evine götürmüş, yağmurdan ıslanan bir sincabı peleriniyle kurulamış, korkan kuşlara cesaret vermiş. Kırmızı pelerin artık sadece bir kumaş değil, Mino’nun cesaretinin bir simgesi haline gelmiş.




