More

    Sarıkız ve Ahlak Dağının Sırrı

    Bir zamanlar, insanların içindeki ışığın yavaş yavaş sönmeye başladığı bir ülke varmış.
    Bu ülkede herkes birbirinden şikâyet edermiş:
    Kimi yöneticilerin vicdanı kaybolmuş,
    kimi öğretmenler öğrencilerine sadece ezber öğretir olmuş,
    kimi babalar sessiz kalmış,
    kimi anneler yorgun düşmüş,
    kimi çocuklar da artık “doğru” ile “yanlışın” farkını bilmez olmuş.

    İşte böyle bir dönemde, Sarıkız adında bilge bir genç kız yaşarmış.
    Sarıkız, dağların doruğuna her çıktığında, rüzgâra hep aynı soruyu sorarmış:

    “Bu toplum neden kendi vicdanını unuttu?”

    Rüzgâr, her seferinde sessiz kalırmış.
    Bir gün Sarıkız karar vermiş; cevabı bulmak için Ahlak Dağı’na tırmanacakmış.
    Derler ki, o dağın zirvesinde “Toplumun Kalbi” denilen bir taş varmış.
    O taş, insanlığın vicdanını simgelermiş.
    Ne zaman taşın rengi solarsa, toplumda ahlak da kaybolurmuş.

    Sarıkız, yolculuğunun ilk durağında, bir köydeki anneler diyarına varmış.
    Orada yaşlı bir kadın, ona şöyle demiş:

    “Biz çocuklarımıza okumayı öğrettik ama doğruluğu öğretmeyi unuttuk.
    Çünkü bazen yoksulluk, bazen korku, bazen de sessizlik bizi susturdu.”

    Sarıkız, kadının sözleriyle irkilmiş.
    O an anlamış ki, bir toplumun ilk öğretmeni annelermiş.
    Eğer anneler güçlenir, bilgelik ve sabırla donanırsa;
    çocukların yüreğine doğruluk da, merhamet de ekilirmiş.

    Rüzgâr, o an hafifçe esmiş ve Sarıkız’a fısıldamış:

    “Bir toplumun ışığı, annelerin kalbinde yanar.”

    Sarıkız, yoluna devam etmiş.
    İkinci durakta Babalar Vadisi’ne ulaşmış.
    Vadide yüzlerce baba, elinde ağır taşlar taşırmış.
    Bazısı taşın ağırlığından şikâyet eder, bazısı sessizce taşırmış.

    Sarıkız, içlerinden birine yaklaşmış:

    “Neden bu kadar yorgunsun baba?” diye sormuş.
    Adam gözlerini kaldırmış ve şöyle demiş:
    “Bize sadece güçlü olmayı öğrettiler kızım, ama adaletli olmayı değil.
    Susmayı öğrettiler, ama hakkı savunmayı değil.”

    Sarıkız, o an anlamış ki, baba sadece evin direği değilmiş;
    aynı zamanda vicdanın da sesiymiş.
    Eğer baba eğitilmez, susturulur ya da cahil bırakılırsa,
    anne ne kadar bilge olursa olsun, evin dengesi yıkılırmış.

    Rüzgâr yeniden esmiş ve bu kez şöyle demiş:

    “Bir aile iki kanatla uçar: biri anne, biri baba.
    Biri zayıfsa, çocuklar yere düşer.”

    Sarıkız yolculuğunun son durağında Çocukların Bahçesi’ne gelmiş.
    Orada yüzlerce çocuk koşar, güler, ama kimse birbirine “lütfen” demezmiş.
    Birbirlerinin oyunlarını bozar, eşyalarını alır, sonra da utanmadan gülermiş.

    Sarıkız, hüzünle izlemiş bu manzarayı.
    Yanına gelen küçük bir kız, elindeki kırık bebekle şöyle demiş:

    “Annem çalışıyor, babam susuyor.
    Bana kim öğretecek, Sarıkız?”

    Sarıkız’ın gözleri dolmuş.
    O an anlamış ki, çocuklar, sözlerle değil; örneklerle büyür.
    Bir çocuğun vicdanı, anne ve babasının davranışlarının yansımasıymış.

    Sarıkız sonunda Ahlak Dağı’nın zirvesine ulaşmış.
    Orada, büyük bir taş duruyormuş — griye dönmüş, donuk bir taş.
    Sarıkız ellerini taşın üzerine koymuş ve içinden sessizce dua etmiş:

    “Ey toplumun kalbi, yeniden ışılda.
    Anneler bilgelik bulsun, babalar sorumluluk bilsin,
    çocuklar merhametle büyüsün.”

    O an gökyüzü aydınlanmış.
    Taşın rengi yavaş yavaş parlamış.
    Rüzgâr bir kez daha esmiş ve bu kez güçlü bir sesle konuşmuş:

    “Ahlak, okullarda değil; yürekte başlar.
    Ve yürek, en önce ailede şekillenir.”

    O günden sonra Sarıkız her köye, her kasabaya gidip insanlara bu gerçeği anlatmış:
    Toplumu değiştirmek için önce anneleri güçlendirin,
    sonra babaları eğitin,
    ve en sonunda çocukların kalbini ışıkla doldurun.

    Ve kim bu sözleri dinlediyse, orada kötülük azalmış,
    vicdan yeniden filizlenmiş, toplum yeniden nefes almış.

    Latest articles

    spot_imgspot_img

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img