More

    Bir Çocuğun Gözlerindeki Işık

    Çalışma hayatım boyunca pek çok başarıya imza attım. Ödüller, takdir belgeleri, hatta üstün başarı unvanları bile aldım. Ama yıllar sonra geriye dönüp baktığımda fark ettim ki, bunların hiçbiri yüreğimi o kadar ısıtmamış, içimde kalıcı bir mutluluk bırakmamıştı.
    Gerçek mutluluk, bir çocuğun yeniden okula dönmesinde gizliymiş meğer.

    Bir gün görev dağılımı yapılırken yeni müdürümüz, “İlk işimiz, okula devam etmeyen 1700 çocuğu bulmak ve onları yeniden eğitime kazandırmak olacak,” dediğinde kulaklarıma inanamadım.
    1700 çocuk!
    Acaba gerçekten bu kadar çok muydu, yoksa bir kayıt hatası mı vardı?
    Okul idarecileri bu çocuklara ulaşamamışlardı. Biz nasıl ulaşacaktık? Büyük bir şehirde kapı kapı gezmek mümkün değildi. Fakat bir yerden başlamamız gerekiyordu.

    Önce yazılar yazmaya başladık. Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğüne, Konsolosluklara, Muhtarlıklara, hatta aklımıza gelen her kuruma ulaştık. Cevaplar geldikçe tablo netleşiyordu. Bazı çocukların yurt dışında olduğu, bazılarının özel statüdeki Azınlık okullarına devam ettiği ortaya çıktı.
    Ama hâlâ ulaşamadığımız çok sayıda çocuk vardı.
    Dosyaların arasında kaybolmuş hayatlar, unutulmuş isimlerdi bunlar.

    Bir gün düşündüm; “Belki muhtarlar aileleri tanıyordur,” dedim.
    Ve tek tek aramaya başladık. Köy muhtarları, mahalle muhtarları… Her biri bir çocuğun izini sürmemize yardımcı oldu. Her telefon, bir hayatın yeniden eğitime bağlanma umuduydu.
    O günlerde anladım ki, bazen kalemle değil, sabırla yazılıyor başarı hikâyeleri.

    Roman mahallesindeki çocuklar için özel bir proje hazırladık.
    Bir müzik sınıfı kurduk. Gönüllü öğretmenler, dersleri ritimlerle, melodilerle anlatıyordu. Çocuklar darbuka çalarken öğretmen konuyu işliyor, sınıfın içi neşe doluyordu. Müdürümüz bağışçılarla görüşüp mont, bot, çanta, kırtasiye malzemesi buldu. Biz de onları tek tek ellerimizle dağıttık.
    O çocukların gözlerindeki mutluluk, hiçbir ödül töreninde göremediğim bir ışıktı.

    Bir gün ilçe kaymakamlığından bir telefon geldi. “Çiçek satarken bulduğumuz bir kız çocuğu var, okula kaydedin,” dediler.
    Kız dokuz yaşlarındaydı. Saçları gürdü ama bakımsız, dişleri çürümüş, yüzü solgundu. Önce karnını doyurduk. Sonra eczaneye gidip bit ilacı aldık. Belediyenin hastanesindeki diş hekimiyle görüştük; aynı gün dolguları yapıldı.
    Annesini bulduk. İlacı nasıl kullanacağını kırmadan, incitmeden anlattık.
    O küçük kız o gün ilk kez biri tarafından gerçekten “önemsenmişti”.

    Aradan iki yıl geçti.
    O çocuk, hızlandırılmış eğitim projesinden mezun olduğunda gözlerinde yepyeni bir ışık vardı. Artık dişleri sağlam, saçları taranmış, üstü başı tertemizdi.
    Bir zamanlar kayıp bir isimdi, şimdi bir geleceği vardı.

    Zamanla o uzun 1700 kişilik liste, yalnızca 17 kişiye kadar düştü.
    O gün raporu teslim ettiğimizde içimde tarifsiz bir huzur vardı.
    Ne bir plaket, ne bir madalya, ne de bir alkış…
    Sadece sessiz bir gurur, derin bir mutluluk.

    Şimdi yıllar sonra dönüp baktığımda, hayatım boyunca yaptığım en anlamlı işin o proje olduğunu biliyorum.
    Bir çocuğun hayatına dokunmak, onun gözlerinde yeniden ışık yakmak…
    İşte bütün emeklerin, bütün yorgunlukların karşılığı buydu.
    Gerçek mutluluk, o çocukların okul yolunda yankılanan ayak seslerindeydi.

    Latest articles

    spot_imgspot_img

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img