Bir sabah, okulun tarih kulübü öğrencileri heyecan içindeydi. Çünkü bugün, Sultanahmet Meydanı gezisi vardı! Sarıkız, Karakız, Kıvırcık Kız ve Gülbeyaz sabahın erken saatlerinde okulun önünde buluşmuşlardı. Öğretmenleri, “Bugün sadece taşlara değil, tarihin kalbine dokunacağız,” dediğinde içlerinde garip bir heyecan yükselmişti.
Otobüsten inip Sultanahmet Meydanı’na vardıklarında, rüzgâr eski çağlardan kalma bir şarkı gibi esiyordu.
Dikilitaş
İlk durakları Dikilitaş oldu. Sarıkız, taşın üzerindeki hiyeroglifleri dikkatle incelerken birden taşın yüzeyinden altın sarısı bir ışık süzülmesi fırladı. Gözlerini kısmaya bile fırsat bulamadan, kendilerini Antik Mısır’da buldular! Etrafta firavun askerleri, tapınak rahipleri vardı. Bir meydanda koca taş, yüzlerce kölenin ellerinde iplerle çekiliyor, krala armağan olarak dikiliyordu.
O an bir rahip, Sarıkız’a dönüp “Bu taş zamanı mühürler. Onun sırrına dokunan, geçmişi de geleceği de görür,” dedi. Işık yeniden parladı ve grup kendini tekrar İstanbul’daki meydanda buldu.
Yılanlı Sütun
Daha sonra öğretmenleri onları Yılanlı Sütun’un yanına götürdü. Üç bronz yılanın birbirine dolandığı bu heykel, göründüğünden çok daha soğuk bir enerji yayıyordu. Kıvırcık Kız merakla taşın etrafında dönerken yere düşen bir bozuk para, yılan başlarından birinin ağzına yuvarlandı. Aniden sütunun gözleri yeşil yeşil parladı!
Bir anda etraf sisle kaplandı ve Sarıkız’lar Delphi Tapınağı’nın önünde buldular kendilerini. Yunan rahibeleri dualar ediyor, altın yılan heykelleriyle çevrili bir sunağa adaklar sunuyorlardı. O sırada bir rahibe fısıldadı:
“Bu sütun, Perslerin büyüsünü kırmak için dikildi. Yılanlar kötülüğü sonsuza kadar toprağa hapsetti.”
Sözleri bitince yer sallandı, sanki zaman onları yeniden İstanbul’a geri çağırdı.
Sultanahmet Camii
Son durakları Sultanahmet Camii idi. Camiye girdiklerinde içlerindeki tüm telaş, bir huzura dönüştü. Mavi çinilerden yansıyan ışık sanki gökyüzünün yeryüzündeki yansımasıydı. Sarıkız, ellerini açıp dua etti:
“Allah’ım, bize tarihimizin kıymetini bilmeyi, barışı ve sevgiyi öğret.”
Kıvırcık Kız fısıldadı: “Belki de bu şehirdeki her taş dua ediyor.”
O gün, sadece bir gezi yapmadılar; zamanın ve inancın içinden geçtiler. Sultanahmet’in rüzgârı onları uğurlarken, minarelerin gölgesinde içlerinden biri “Bir gün yeniden döneceğiz,” dedi.
Ve belki de o an, gerçekten tarihin kalbi onlara gülümsüyordu.




