More

    SARIKIZ VE KONYA’NIN GİZLİ MELODİSİ

    Kışın son günleriydi. Okulun kütüphanesinde soba usul usul yanıyor, camdan düşen kar taneleri ışıkla dans ediyordu.
    Sarıkız, Efe ve Merve haritayı masanın üzerine serdiler.
    Haritanın üzerinde bu kez yeşil bir ışık dalgalanıyordu. Işık kıvrıldı, döndü ve ortasında bir kelime belirdi:

    “Konya – Sessizliğin ve Aşkın Şehri”

    Sarıkız, fısıltı gibi bir ney sesi duydu.
    Bir rüzgâr esti, odanın içi dönmeye başladı…
    Ve gözlerini açtıklarında kendilerini Alaaddin Tepesi’nin yamacında buldular.

    Alaaddin Tepesi ve Şehrin Kalbi

    Güneş, karla kaplı çatıların üzerinden doğuyordu.
    Tepeden aşağı baktıklarında geniş bir şehir uzanıyordu; minarelerden ezan sesleri yankılanıyor, uzaklarda yeşil kubbeler parlıyordu.

    Bir amca yanlarına yaklaştı, bastonuna dayanmıştı.
    — Hoş geldiniz evlatlar. Burası Konya’dır. Bir zamanlar Selçuklu sultanlarının otağı, bilginlerin yurduydu. Şu tepenin altındaki toprakta bile tarih uyur.

    Efe gülümsedi:
    — Sanki bütün şehir dua ediyor gibi.
    Sarıkız sessizce ekledi:
    — Belki de dua etmek, Konya’da nefes almak gibidir.

    Mevlânâ Dergâhı – Dönen Kalplerin Yurdu

    Haritadaki ikinci ışık yanıp söndü.
    Bir anda kendilerini Mevlânâ Dergâhı’nın avlusunda buldular. Rüzgâr gül yapraklarını savuruyordu.
    Yeşil kubbenin altından tatlı bir ney sesi yükseldi.

    Bir derviş yanlarına yaklaştı.
    — Hoş geldiniz, misafirlerim. Burada herkes aynı sofrada oturur, çünkü gönül birdir.
    Merve merakla sordu:
    — Peki neden dönüyorsunuz?
    Derviş gülümsedi:
    — Çünkü dünya dönüyor kızım. Biz de onunla birlikte, sevgiyle dönüyoruz. Her dönüşte benliğimizi bırakıp aşka kavuşuyoruz.

    Sarıkız’ın gözleri doldu.
    O an anladı ki, Konya’da konuşulmadan da anlaşılırmış her şey.

    Sille – Taşların ve İnançların Kardeşliği

    Bir sonraki ışık onları küçük bir kasabaya götürdü: Sille.
    Taş evler, kiliseler ve camiler yan yana duruyordu.
    Bir teyze yanlarına geldi, elinde sıcak tandır ekmeğiyle.
    — Sille, bin yıldır dostluğun yeridir yavrularım. Burada Müslüman da yaşar, Hristiyan da. Çünkü insan, taş duvarla değil kalple yan yana olur.

    Efe ekmeği aldı, gülümsedi:
    — O zaman Konya, farklı renklerin aynı tabloya sığdığı yer demek.
    Sarıkız gülümsedi:
    — Aynı gökyüzünün altındayız, değil mi?

    Tropikal Kelebek Bahçesi – Sessiz Bir Mucize

    Harita bu kez rengârenk bir ışıkla parladı.
    Bir anda etraflarında yüzlerce kelebek uçuştu.
    Göz alabildiğine çiçekler, palmiye yaprakları, ılık bir hava…
    Merve büyülenmişti:
    — Bu kadar güzellik bir arada nasıl olur?
    Bir görevli tebessümle cevapladı:
    — Doğa da tıpkı Mevlânâ gibi der: “Ne olursan ol, yine gel.” Her renk, her kanat burada yer bulur.

    Sarıkız bir kelebeği eline alıp baktı.
    Kanadında sanki bir yazı vardı: “Güzellik, görebilen gözde saklıdır.”

    Haritanın Kapanışı

    Akşamüstü Konya’nın sokaklarına mor bir gökyüzü indi.
    Uzakta semazenlerin döndüğü kubbelerin altında ezgiler yükseliyordu.
    Sarıkız içini çekti:
    — Bu şehirde zaman bile sanki yavaşlıyor…
    Efe gülümsedi:
    — Belki de burada zaman değil, kalpler dönüyordur.

    Haritanın kenarları ışıldamaya başladı.
    Bir rüzgâr esti, kar taneleri savruldu…
    Ve gözlerini açtıklarında yine okulun kütüphanesindeydiler.

    Masada “Mevlânâ ve Anadolu Tasavvufu” adlı kitap açık duruyordu.
    Merve, sayfanın kenarına kazınmış cümleyi fark etti:
    “Ne ararsan, kendinde ara.”

    Sarıkız kitabı kapattı, gözleri hafif doluydu.
    — Bu defa harita bize bir şehir değil, kalbimizin içini gösterdi.

    Latest articles

    spot_imgspot_img

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img